Gömlek

 Defkan aniden uyandı uykusundan. Terlemişti ve korkmuştu gördüğü kabustan. Gördüğü kabusta, onu kovalayan sipsiyah gömlekli bir silüet vardı. Görebildiği sadece karanlığı ile ona baktıkça boğan, her adımında üzerinde de o gömleğin biçimlediğiydi. Uyandığında kabusun onu ele geçirdiğini hissediyordu. Önce bedenen arınmayı denemek istediği için bir duş aldı, ardından ruhuna ve bedenine temiz hava aldırmak için dışarıya çıkmaya karar verdi. Dolabını açıp en sevdiği gömleği aramaya koyuldu ancak gömlek ortalıkta yoktu. Nereye gitmiş olabilirdi ki? Biraz daha dolabı kurcaladıktan sonra nihayet bir gömlek buldu. Ancak bulduğu gömlek onun sevdiği gömlek değildi. O sadece siyahtı...
Her ne kadar istemese de aklındaki güç ona "Gömleği giy!" emrini verdi ve içindeki ona karşı olan bıkkınlık ve yorgunluktan dolayı alıp gömleği giydi. Bu dizginlenemez güç henüz yeni ortaya çıkmıştı ve ona karşı gelmek mümkün değildi. Ona karşı gelmek anca kendini daha çok onun ellerine bırakmak anlamına geliyordu. O güç, kendi benliğini korumak adına önce onun zihnini ele geçirmiş, sonra da yavaş yavaş ilerleyip önüne gelen kaleyi fetheden ordular gibi tüm hayatını kontrol altına almıştı. Her adımını attığında Defkan`ın içindeki vahşilik içgüdüsünü ortaya çıkarmakta ısrarcıydı. Ona sürekli insanları öldürmesini çünkü onların aşağılık yaratıklar olduğunu, bununla beraber yine aynı sebepten ötürü en ağır işkenceyi hak ettiklerini Defkan`ın kulağına fısıldıyor, engel olmaması için içindeki aydınlık yerleri kendi karanlığıyla yıkamaya devam ediyordu. Defkan dışarı adımını attığında henüz sabahın erken saatleriydi. Bu yüzden etrafta temizlik işçilerinden başka pek fazla insan yoktu. Henüz yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı ki bir genç yaklaşıp ondan para dilendi. Defkan genci reddettiğinde dikkatini bir şey çekmişti: Çocuk da siyah bir gömlek giyiyordu ama üzerindeki gömleği saklamak istermişçesine onu renkli bir ceketle sarmıştı. Bu ilginç bir tesadüftü: Kendini bir başkasında görmek...
 Saatler geçmek bilmiyordu ama sokaklar yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Dikkatini tekrar bir şey daha çekmişti: Herkesin bedenini saran siyah bir giysi vardı fakat üzerine onu örten şeyler giymişti. Defkan`ın karanlığını gören herkes ona alaycı bir gülümsemeyle bakıp yoluna devam ediyordu. Bu çok garipti. Defkan karnının acıktığını hissetti ve bir şeyler almak için önündeki büfeye doğru yöneldi. Satıcı adamla yüz yüze geldiğini adam ona şöyle dedi:
  "Bu ne kardeşim aydınlık sabahımı karanlığınla mahvettin."
 " Ama sizin de üzerinizde aynı renkten bir giysi var."
 " Sana ne kardeşim insanların ne giyip ne olduğundan? Hem bak benim üzerimdeki rengarenk, bahar gibi."
Bunu söyledikten sonra siyah tişörtünün üzerindeki çiçekli ceketini gösterdi. Defkan bir şey demeden ve yiyecek bir şey almadan oradan uzaklaştı. Asalak gibi yollarda dolaşmaya devam etti.
  "Artık herkesin bana böyle davranmasından bıktım. Herkes sipsiyah ama neden önce kendilerine değil de direkt bana yorum yapıyorlar? Bu kadar açık gözlü olup kör bakan bir tür olmaya ne zaman başladık?"
 "ÖL... Artık zamanı geldi."
Konuşan, günlerdir zihnini ele geçiren o güçtü. Her kulağına fısıldadığında karşı koymayı başarmıştı ama bu sefer haklı olabilirdi. Tekrar bir şeyler söylemeye başladı:
 "Sen artık bittin Defkan... Sen artık yoksun."
"Belki de bu sefer haklısındır. Ama kontrolün sende olmasından nefret ediyorum. Hoş ya, nefret ettiklerimiz bazen en ihtiyacım olanlar değil midir?"
Defkan bunları söylerken sesli konuştuğunun farkında değildi. Yanından geçtiği bir dükkanın önünde oturan, dünyayı kurtaracakmışçasına siyaset ve futbol konuşan, her gördüğü kadının üzerine onlarca fantazi üreten insanlar bu kez ona "Deliye baksanıza lan" deyip gülmüşlerdi. Defkan artık dayanamıyordu. Bir köprü bulup oradan atlayacak ve bu zalim dünyanın işkencesini biterecekti. Kafasındakiler de ona kahkahalarla gülmeye devam ettiler ve ta ki Defkan köprüye gelene kadar hiç susmadılar. Defkan aşağı bakıp ağlarken ve tüm hayatını gözlerinin önünde tekrar tekrar izlerken kadın yine konuştu:
 "Defkan, artık zamanı geldi"
Defkan kafasıyla onayladı ve kafasını kaldırıp karşısına bakarken ölen annesini gördü. Yıllar önce bu hayat annesine de bir yumruk indirmişti: Kanser. Annesini görünce gözyaşları Defkan`dan önce kendilerini yere bıraktı. Annesi de ağlıyordu ama kollarını açmış, sanki Defkan`ı bekliyor gibiydi.
"Defkan, artık uçabilirsin oğlum!"
Kadın bunu söylerken de ağlamayı bırakmadı ama artık Defkan`ın umurunda değildi. Buruk bir gülümsemeyle kendini aşağıya bıraktı. Defkan öldü.
x
x

Yorumlar